• Çalışma Saatleri : 09:00 - 18:00

Category Archives: Blog

Depresyon Nedir?

Depresyon Nedir?

Depresyon, kişinin günlük hayatını önemli ölçüde etkileyen ve mutluluk duygusunu engelleyen bir duygudurum bozukluğudur. Üzüntü, umutsuzluk, keyifsizlik ve karamsarlık gibi duyguların uzun süre devam etmesi, bireyin iş, okul ve sosyal ilişkilerindeki verimliliğini düşürür. Bu durum, zaman yönetimi sorunlarına, insanlarla iletişim güçlüklerine ve genel olarak yaşam kalitesinin azalmasına yol açabilir.

Depresyon her yaşta ortaya çıkabilir ve her bireyde farklı belirtilerle kendini gösterebilir. Bazı durumlarda fiziksel şikayetlere de neden olabilir. Hayatın normal seyrinde herkes zaman zaman üzüntü yaşasa da, depresyon, bu duyguların yoğun ve sürekli bir hal almasıyla kendini gösterir. Eğer bu durum günlük hayatınızı olumsuz etkilemeye başladıysa, bir uzmandan yardım almak önemlidir.

Türkiye’de yapılan araştırmalar, yetişkin nüfusun yaklaşık %3-6’sının depresyon yaşadığını göstermektedir. Kadınlarda depresyon görülme oranı, erkeklerden iki kat daha fazladır. Bu durum, kadınların biyolojik yapılarındaki hormonal değişiklikler, toplumsal rolleri ve stresle başa çıkma mekanizmaları gibi farklı faktörlere bağlanmaktadır. Doğum sonrası depresyon, kadınların toplumsal rolleri ile depresyonun kesiştiği en belirgin örneklerden biridir.

Depresyonun nedenleri nelerdir?

Depresyonun birçok nedeni olabilir. Bunlar arasında ailede depresyon öyküsü olması, çocukluk travmaları, beyindeki bazı farklılıklar, kronik hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, hormonal değişiklikler, stresli yaşam olayları, kaygılar, madde kullanımı ve düşük öz güven sayılabilir.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Depresyon belirtileri, kişinin yaşı ve biyolojik cinsiyetine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu belirtiler bazen sürekli devam ederken bazen de ara ara ortaya çıkabilir.

En yaygın görülen depresyon belirtileri şunlardır:

  • Duygusal dengeyi sağlamakta zorluk çekmek
  • Sürekli huzursuzluk ve mutsuzluk hissi
  • Düşük benlik saygısı ve suçluluk duygusu
  • İştahın artması ya da azalması
  • Kilo değişiklikleri
  • Uyku düzeninde bozulmalar (uykuya dalamama, erken uyanma ya da sık sık uyanma)
  • Cinsel isteksizlik
  • Fiziksel aktivitelerde hızlıca yorulma
  • Sindirim sorunları ya da baş ağrısı gibi bedensel şikayetler
  • Konsantrasyon güçlüğü
  • Dalgınlık ve unutkanlık
  • Sorumlulukları erteleme eğilimi
  • İş performansında azalma
  • Okul hayatında başarısızlık
  • Hareketlerde yavaşlama
  • Eskiden keyif alınan aktivitelerden zevk alamama
  • Kendine zarar verme ya da intihar düşünceleri

Depresyon tanı ve tedavi süreci

Her üzüntü depresyon değildir. Bazen zor durumlar karşısında herkes üzülebilir, moralsiz olabilir. Ancak depresyon, bu duyguların çok daha uzun süre ve daha yoğun bir şekilde yaşanması, günlük hayatı olumsuz etkilemesi demektir.

Depresyonda olan kişiler kendilerini sürekli mutsuz, umutsuz ve yorgun hissederler. Hayata karşı ilgileri azalır, iştah veya uyku düzenlerinde değişiklikler olabilir. Bu durum, bir uzman tarafından yapılan değerlendirme sonucu teşhis edilir.

Depresyon tedavisinde ilaçlar ve konuşma terapileri yani psikoterapi kullanılır. Psikoterapi, kişinin olumsuz düşüncelerini ve davranışlarını değiştirmesine yardımcı olur. İlaçlar ise beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzenler.

Depresyon tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedaviye düzenli olarak devam etmek ve doktorun veya terapistin önerilerine uymak iyileşme sürecinde çok önemlidir.

 

Kaygı

Kaygı (anksiyete) nedir?

Anksiyete, beynimizin olası tehlikelere karşı bizi uyaran bir alarm sistemidir. Bu alarm, bizi tehlikeden korunmak için harekete geçmeye iter. Ancak bu alarm sürekli çalıyorsa hayatımızın her alanını etkileyebilir.

Anksiyete, sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir düşünce sürecidir. Endişelenmek, kaygı duymak, gelecekle ilgili kötü senaryolar oluşturmak, anksiyetenin bir parçasıdır. Bu düşünceler, fiziksel belirtilere de yol açabilir; kalp atışlarının hızlanması, terleme, nefes darlığı gibi.

Anksiyete, herkesin zaman zaman yaşadığı normal bir duygudur. Ancak bazı insanlar için bu duygu, günlük hayatı olumsuz etkileyecek kadar yoğun ve sürekli olabilir. İş görüşmeleri, sınavlar, yeni bir ortama uyum sağlamak gibi durumlar, anksiyetenin tetiklenmesine neden olabilir.

Kaygı bozukluğu

Herkes zaman zaman kaygı duysa da, kaygı bozukluğu, bu kaygının kontrolsüz ve aşırı bir hale gelmesiyle ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, terleme, nefes darlığı gibi fiziksel belirtilerle birlikte, endişe, huzursuzluk ve gelecekle ilgili aşırı kaygı gibi duygusal belirtiler de görülebilir. Kaygı bir bozukluk halini aldığında günlük hayatta zorluklara neden olur.

Kaygı bozukluğu, toplumda oldukça yaygın bir sorundur ve her yaşta görülebilir. Türkiye’de yaşam boyu görülme sıklığı %5-6 olarak bilinir. Özellikle yaşamında yoğun stres yaşayan kişilerde daha sık görülme eğilimindedir.

Kaygı bozukluğunun kişiden kişiye değişen geniş bir belirti yelpazesi vardır. Bazı kişiler hafif bir huzursuzluk hissederken, bazıları yoğun korku ve panik ataklar yaşayabilir. Bu bozukluk, sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel belirtilere de neden olabilir.

En sık görülen belirtiler arasında sürekli endişe, uyku sorunları, odaklanma güçlüğü, kas gerginliği, kalp çarpıntısı, terleme ve mide problemleri yer alır. Kişiler, kaygı verici durumlardan kaçınma eğiliminde olabilir ve günlük yaşam aktivitelerinde zorluk yaşayabilirler.

Kaygı bozukluğu, sadece bir duygu durumu değil, aynı zamanda vücudun fizyolojik tepkilerini de etkiler. Hızlı kalp atışı, terleme ve kas gerginliği gibi belirtiler, vücudun stresli bir duruma karşı verdiği doğal tepkilerdir. Ancak kaygı bozukluğunda bu tepkiler, normalin üzerinde ve sürekli bir şekilde ortaya çıkar.

Bu bozukluk, sadece kaygıyla sınırlı kalmaz, aynı zamanda depresyon, stres gibi diğer psikolojik sorunlarla da birlikte görülebilir. Kaygı, kişinin düşünce yapısını, duygusal durumunu ve fiziksel sağlığını olumsuz etkileyebilir.

Tanı ve tedavisi

Kaygı bozukluğu, bir uzman tarafından teşhis edilmeli ve tedavi edilmelidir. Psikiyatristler ve klinik psikologlar bu konuda uzmanlaşmış kişilerdir ve size en uygun tedavi yöntemini belirlemenize yardımcı olabilirler. Tedavi sürecinde, psikoterapi ve ilaç tedavisi gibi farklı yöntemler kullanılabilir.

Psikoterapi, kaygı bozukluğunun temel tedavi yöntemidir. Bilişsel davranışçı terapi, şema terapi veya psikodinamik terapi gibi farklı psikoterapi türleri, kişinin düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek kaygıyı azaltmayı hedefler.

İlaç tedavisi, psikoterapinin yanı sıra ek olarak kullanılabilen bir yöntemdir. Doktorunuz, size uygun olan ilacı belirleyecek ve tedavi sürecini takip edecektir.

Kaygı bozukluğu, tedavi edilebilir bir durumdur. Erken teşhis ve uygun tedavi ile bu bozukluğun etkileri azaltılabilir ve kişi daha kaliteli bir hayat sürebilir. Eğer siz de kaygı bozukluğu yaşıyorsanız, bir uzmana başvurarak destek alabilirsiniz.